Son günlerde Orta Doğu’da yaşanan gelişmeler, bölgedeki barış müzakerelerini ve yeniden inşa projelerini etkileyen önemli bir gündem maddesi haline geldi. ABD’nin yeni yönetimi, daha önce eski Başkan Donald Trump tarafından önerilen Gazze’nin yeniden imarı planına bağlı kalma kararı aldı. Ancak bu durum, Arap dünyasında ciddi tepkilere yol açtı. Arap liderler, bu planın adil olmadığını ve Filistin halkının haklarını göz ardı ettiğini belirterek itirazlarını dile getiriyorlar. Peki, bu durum ne anlama geliyor ve bölgedeki dengeleri nasıl etkileyecek?
Donald Trump’ın başkanlığı döneminde ilan edilen ve “Yüzyılın Anlaşması” olarak adlandırılan plan, Filistin topraklarının yeniden yapılandırılması ve Gazze’nin imarı için çeşitli mali yardımlar ve yatırım fırsatları sunuyordu. Bu planın temel unsurlarından biri, İsrail’in güvenlik endişelerini dikkate alarak Filistin’in bağımsızlığına giden yolda önemli adımlar atılması gerektiğiydi. Ancak bu süreç, Filistin Yönetimi tarafından reddedilmiş ve uluslararası kamuoyunda da büyük tartışmalara yol açmıştı. Trump yönetimi, anlaşmanın uygulanabilmesi için Arap ülkelerinin de süreçte aktif rol almasını bekliyordu.
ABD’nin yeni yönetiminin Trump’ın izinden gitme kararı, başta Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan olmak üzere birçok Arap ülkesinden sert tepkilerle karşılandı. Bu ülkelerin liderleri, Gazze’nin yeniden imarının sadece mali desteklere dayanmasının yanı sıra, Filistinlilerin uluslararası hukuktan doğan haklarının da göz önünde bulundurulması gerektiğini savunuyor. Medyada yer alan haberlere göre, Arap Birliği, özellikle ABD’nin bu tutumuna karşı birleşerek güçlü bir ortak tavır oluşturma çabasında. Arap Birliği Genel Sekreteri, “Gazze’nin yeniden inşası, tüm tarafların eşit derecede katılımını gerektiriyor. Kapsayıcı bir süreç sağlanmadan, kalıcı bir çözüm bulmak mümkün değildir.” açıklamasında bulundu.
Batı Şeria ve Gazze’de yaşayan Filistinliler, Arap liderlerin itirazlarını desteklerken, yeniden imar projelerinin gerçekten ihtiyaca yönelik olup olmadığını sorguluyor. Yerel yöneticiler, dış müdahalelerin ve siyasi hesapların yan etkilerinin Filistin halkının gerçek ihtiyaçlarıyla örtüşmediği görüşünde birleşiyor. Filistinli vatandaşlar, adil bir çözüm sürecinin ancak tüm tarafların görüşlerinin dikkate alınmasıyla gerçekleşeceğine inanıyor. Gazze'de yürütülen inşaat faaliyetlerinin yalnızca belirli gruplar tarafından kâr amaçlı sürdürülmesi, halk arasında derin bir güvensizlik yaratıyor.
Ayrıca, Arap ülkeleri arasında yaşanan ekonomik çatışmalar da bu durumu daha karmaşık hale getiriyor. Bazı ülkeler, başta Beyrut ve Kahire olmak üzere meslektaşlarına kıyasla daha fazla destek sağlama konusunda istekli. Ancak bu destek, çoğu zaman siyasi yükümlülükler veya geçmiş anlaşmazlıklar ışığında sorgulanıyor. Gazze’nin yeniden inşasında hangi tarafın ne kadar katkı sağlayacağı konusunun, gelecekte çatışmaların tırmanmasına yol açabileceği endişesi de gündemde.
Sonuç olarak, ABD’nin Trump döneminde ortaya konulan Gazze’nin yeniden imarı planını desteklemesi, Orta Doğu’daki dinamikleri daha da karmaşıklaştırdı. Arap liderlerin bu tutuma karşı çıkmaları, bölgesel işbirliğini ve barış süreçlerini tehdit edebilecek bir ortam yaratıyor. Gelecek günlerde bu konunun nasıl şekilleneceği merak konusu. Gazze’nin geleceği sadece ekonomik yatırımlarla değil, adaletli ve kalıcı barışçıl çözümlerle mümkün olabilir. Özellikle Filistin halkının haklarının güvence altına alındığı bir yaklaşıma ihtiyaç duyulmaktadır. Uluslararası toplumun bu sürece nasıl müdahil olacağı ve hangi adımları atacağı ise ilerleyen günlerde belirsizliğini koruyor.